İsmail Gaspıralı, 1851 yılında Kırım Hanlığı’nın başkenti olan Bahçesaray yakınlarındaki Avcıköy’de dünyaya geldi. Gaspıralı anlamına gelen “Gasprinskiy” lâkabını kullanmasının sebebi babasının Yalta şehrine bağlı Gaspıra köyünde doğmuş olmasıdır.
Çocukluk yıllarını Bahçesaray’da geçiren Gaspıralı, eğitimine bu şehirdeki Müslüman mektebinde başladı, on yaşındayken Akmescit Rus Okulu’na giren Gaspıralı; iki yıl bu okulda eğitim aldıktan sonra nakil yoluyla Moskova Askeri Lisesi’ne (Milyutin Gimnazyumu) geçti. Burada 1864-1867 yılları arasında üç yıl eğitim aldı.
İsmail Gaspıralı bu yıllarda Moskovskie Novosti ve Russkiy Vestnik gazetelerinin redaktörü Slavofil M.N.Katkov’la evinde konaklayacak kadar yakın bir ilişki kurdu. Bu dostluk vesilesiyle daha genç yaşlarda Rus dili ve kültürünü yakından müşahede etme imkânı buldu.
Rusya’da lise eğitimine devam ederken Osmanlı Devleti’ne olan bağlılığı onu ilginç bir maceraya sürükleyecekti. Yakın arkadaşı Litvanya Tatarlarından Mustafa Davidoviç ile Girit’teki Yunan ayaklanmasını bastırmak üzere gönderilen Osmanlı ordusuna katılma girişiminde bulundular fakat Odesa Limanı’nda Rus polisi tarafından yakalanıp sınır dışı edildiler.
Evine geri dönen İsmail Bey, henüz 17 yaşındayken Bahçesaray’da bir zamanlar öğrenci olarak sıralarında oturduğu Zincirli Medresesi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. Rusça öğretmeni olarak istihdam edilen İsmail Gaspıralı öğrencilerine bir yandan da Türkçe dersleri vermeye gayret etti. İsmail Gaspıralı, medreselerde uygulanan geleneksel müfredatı eleştirdiği ve Rusça eğitim verdiği sınıfta, derse giriş çıkış saatlerinde çan çalınmasından duyduğu rahatsızlık dolayısıyla öğretmenliği bırakmak durumunda kaldı.
1872 yılında Paris’e giden Gaspıralı şehirde hem Fransızca öğrenmiş, hem de Batı fikir akımları hakkında kaynağından bilgi edinmiştir.
Paris’te bulunduğu sırada Rus yazar Ivan Turgenyev’in yanında çalışan Gaspıralı, 1874 yılının sonunda iki yıllık Paris macerasına son verip Marsilya’dan İstanbul’a, oradan da Kırım’a geçti.
Siyasi kariyerine, 1878 yılında Bahçeşehir şehir dumasına üye olarak başlayan Gaspıralı, ardından 1878 yılının Kasım ayında belediye başkan yardımcısı oldu.
Siyasi arenada yükselmeye devam eden Gaspıralı, 1879 yılının Mart ayından itibaren ise beş yıl Bahçesaray belediye başkanlığı yaptı.
1877 yılında ilk evliliğini gerçekleştiren Gaspıralı, iki yıl sonra eşinin kültür düzeyinin kendi çalışma ve düşüncelerini anlamaya uygun olmadığı gerekçesiyle boşandı. İkinci evliliğini ise 1882 yılında, hayatının geri kalanındaki çalışmalarında büyük katkısı olan, Kazan’ın tanınmış ailelerinden Akçurinlerden İsfendiyar Bey’in kızı Zühre Hanım ile yaptı.
Bu evlilik vesilesiyle İsmail Bey, Zühre Hanım’ın amcasının oğlu Yusuf Akçura ile de akraba olmuş ve onunla fikir alışverişinde bulunma, beraber çalışma imkânı bulmuştur.
Belediye başkanlığı yaptığı süreç içerisinde halkla hemhâl olan Gaspıralı, gazete ve matbuat yoluyla fikirlerini halka ulaştırmayı kafasına koymuştu.
Gaspıralı, ilk olarak Müslüman Tatar okullarının ihtiyaçlarını gidermek, öğretmenlerin maaşlarını ödemek, başarılı ancak maddi imkânı olmayan çocukların yüksekokullarda öğrenim görmelerini sağlamak için Hayır Cemiyetlerinin (Cemiyet-i Hayriyeler) Kırım’ın birçok şehir ve kasabasında kurulmasına ön ayak oldu.
İsmail Bey, 1905-1906 yıllarında Tercüman gazetesinde yayımlanan “Gündoğdu” adlı hikâyesinde; siyasetle uğraştığı, halkla iç içe olduğu bu arayış yıllarına ait düşüncelerinden ve anılarından kendisine Danyal Bey ismi vererek dolaylı yoldan şöyle bahseder:
“Milletin hâline aşina olmadıkça millete hizmet mümkün olamayacağını anlamasıyla Danyal Bey bu cihette ilim ve marifeti arttırmaya karar verip milletin arasına atıldı. Danyal Bey bir sene kadar gezip dolanıp köy, avul ehlinin, esnaf, tacir, bey ve beyzade sınıflarının hâl ve ahvaline ve ahlaklarına aşina oldu. Her sınıfın yahşi cihetlerini ve uygunsuz hâllerini görüp öğrenip millî zaafın neden ibaret ve milletin neye muhtaç olduğunu anlamıştı. Âlim sıfatında cahillerin; kâsip (emekçi), mâhir (usta) sıfatında şarlatanların; karıncabasmaz, takva sıfatında zânilerin (Allahtan korkar görünen zinakârların); halk önünde abdest alıp tenhada namaz kılmazların; kart babaylardan (atalardan) kalmış mal ve mülk sayesinde boştan, kuru ağalık, ümeralık satanların; yirmi yıl tahsilde yatıp yine yazı yazmazların; her şeyden bîbehre olup (hiçbir şey bilmeyip) özünü Eflâtun zannedenlerin kesret üzere bulunduğunu (çoğunlukta olduğunu) görüp hayli meyus (ümitsiz) olmuş idi. Lâkin muhabbet-i millîyesi (millet sevgisi) ve ötkün (keskin) gözü ile milletin sağ olduğunu sezmiş ve görmüş idi. Vücud-ı milleti kara duman gibi kaplamış cehalet köterilse (kaldırılsa) ve kotur (uyuz) gibi vücud-ı milleti lekelemiş çürük kabuklar köçürülse (kaldırılsa) vücud-ı millet taze can bulacağına, kesb-i kuvvet edeceğine (güç kazanacağına) kanaat hâsıl etmiş idi.”
Gaspıralı, ideallerini gerçekleştirmek için üç ana sacayağı belirledi. Bunlar eğitim, basın-yayın ve gazetecilik faaliyetleriydi.
Eğitim, gazetecilik ve her türlü yayıncılık işleri birbirleriyle bağlantılı olarak onun başlıca gündemini oluşturmuştur.
İsmail Gaspıralı’nın Eğitimcilik ve Gazetecilik Yılları
İsmail Bey, gazetecilik yolcuğunun başlarında, 1881 yılında hemen hemen her ay “Tonguç”, “Kamer”, “Yıldız”, “Güneş”, “Mirat-ı Cedit”, “Şafak” gibi farklı isimlerle çıkan 12 risale yayımladı. Risalelerde, bütün Türk-İslam dünyasının kültürel bir canlanmaya gereksinim duyduğundan, Türkçenin zenginliğinden, Türk lehçelerinin birbirlerine olan benzerliğinden bahsediyor, nihayetinde konuyu büyük bir dil ve kültür birliğine bağlıyordu.
Tercüman Gazetesi
Gaspıralı, 1879 yılındaki ilk başvurusunun akabinde, dört yıl süren ısrarlı uğraşları, hedefine ulaşmak için birçok defa Petersburg’a yaptığı ziyaretleri sonucu, 1883 yılında, Türkçe kısmı aynen Rusçaya da tercüme edilmek şartıyla; Tercüman gazetesini yayımlamak için gerekli izni almayı başardı. Tercüman gazetesi Kırım’da yayımlanan ilk Tatar gazetesi olarak tarihte yerini aldı.
Cafer Seydahmet Kırımer’e göre bu izin; 22 Nisan 1883 tarihinde, Kırım’ın Rus Çarlığı tarafından ilhakının 100. yıldönümünü vesilesiyle Tatar halkına verilmiş bir “armağan” olarak düşünülmüş, Rusya, Müslüman Tatarların, kalbini kazanmaya çalışmıştır.
İsmail Gaspıralı Rusçası “Perevodçik” olan Tercüman gazetesinin başyazısında okurlara şöyle hitap eder:
“Tam yüz sene önce, 8 Nisan 1783’de, kargaşa ve kan dökülmesinden yıpranmış olan küçük Kırım Hanlığı dünyanın en büyük imparatorluğunun bir parçası yapıldı ve büyük bir gücün himâyesi altında sulha ve adil kanunların korumasına kavuştu. Bu günü Rus Çarlığı’nın bütün diğer kavimleriyle birlikte kutlayan Kırım Müslümanları, yüzyıldan beri faydalandıkları bütün bu iyi hareketleri hatırlamazlık edemezler.”
10 Nisan 1883’te yayın hayatına başlayan Tercüman gazetesi, 1917 yılına kadar yayımlanmaya devam etti. Tercüman gazetesinin Kırım başta olmak üzere Rusya’nın Kafkasya, Kazan, Sibirya, Orta Asya bölgeleri, Çin Türkistan’ı, Osmanlı toprakları, Mısır ve İran’da okuyucu kitlesi vardı.
1912 yılından yayın hayatına veda ettiği 1917 yılına kadar da günlük olarak yayımlanan gazete 1905 yılında ufak bir değişikliğe gidilerek “Tercüman-ı Ahvâl-i Zaman” adını aldı ve sadece Türkçe olarak basılmaya başlandı.
Tercüman gazetesi, yayına başladıktan sonra yirmi yıl içinde bütün Türk dünyasında yaygınlık kazandı ve geniş bir etki alanına ulaştı. Gaspıralı’nın ifadesiyle;
“Dersaadet’in hamal ve kayıkçılarına, Çin’deki Türk devecilerine ve çobanlarına gazeteyi tanıtmıştır. Kazan’da, Sibirya’da olduğu gibi Tebriz ve Horasan’da da Bahçesaray dilini öğrenmeye meyil doğurmuştur.”
İsmail Bey, Tercüman gazetesinde halkın anlayacağı Kırım Türkçesi ile sadeleştirilmiş Osmanlı Türkçesine dayanan bir dil kullanmış Arapça ve Farsça tamlamalara mümkün oldukça az yer vermiştir.
Gaspıralı, edebiyat dilinin gelişmiş olması, güçlü anlatım ve ifade imkânı vermesi ve bizatihi o dönemde tek bağımsız Türk devletinin Osmanlı olması sebebiyle yazılarında İstanbul Türkçesini tercih etti.
Kalemi eline aldığında Rusçanın etkisinden özenle kaçınan Gaspıralı, İstanbul Türkçesi ile Kırım lehçesinin sentezinden meydana getirdiği sade Türkçeyi başta Rusya hâkimiyeti altında yaşayan Türkler arasında olmak üzere, Osmanlı topraklarında ve Türklerin yaşadığı diğer bölgelerde yaymak için ömrü boyunca çabaladı.
İsmail Gaspıralı’nın dili kullanırken dikkat ettiği bir diğer ayrıntı da belirli bir ülke ya da bir bölgeye hitap ederken o yörenin mahallî şivesini kullanmasıydı. Örneğin, Transkafkasya Müslümanlarına hitap ederken metne Azerbaycan Türkçesinden kelimeler katardı. İsmail Gaspıralı, mahallî şiveleri kullanırken Osmanlı Türkçesi’nin kuralları içinde kalmaya özen gösterirdi.
Tercüman’ın 15 Mart 1906 tarihli sayısında İsmail Gaspıralı, ayrı şivelerden bir edebî dil üretmek suretiyle dilde birliğe karşı duranlara şöyle hitap etmişti:
“Umumi edebî bir dili olmayan millet, millet sayılmıyor. Türk evlatlarından olan Tarançı, Sart, Özbek, Kırgız, Kazak, Kumuk, Nogay, Azerbaycan vesair tayfalar, Türkçe konuştukları hâlde, şiveleri başkadır. Birbirlerini güçlükle anlarlar. Bu hâl birleşmeye, birliğe, bilgilerin, ilimlerin herkese duyurulmasına, terakkiye, edebiyata, dostluğa ve kaynaşmaya engeldir. Binaenaleyh, en evvel, en ziyade, hepimiz için ihtiyaç ve lüzumlu olan, umumi lisan, edebî Türkçe dildir… Bu iş pek o kadar hafif değilse de çaresi bulunmaz müşkül değildir. Tercüman gazetesi, Bahçesaray’dan ta Kaşgar’a kadar okunduğu, yani anlaşıldığı lisanen birleşmenin mümkün olduğuna büyük delildir.”
Türkçenin birbirine benzer lehçelerini konuşmalarına rağmen Rusya’nın hâkimiyeti altındaki topraklarda yaşayan Türklerde “millet” bilinci yoktu. Sadece İslam ümmetinin bir parçası olmaya dair bir bilinç ve kök salınan topraklara bağlılık düzeyinde bir millî anlayış söz konusuydu. Meslek edinmek ve toplum içinde bir statü kazanmak içinse Rusça öğrenmek gerekiyordu. Oysa medeniyet inşasına giden yolda ortak dil ve kültürün geliştirilmesi için ana dilde öğrenim ve bu bağlamda ortak edebî dilde mutabık olunması şarttı.
Gaspıralı, kabilecilik anlayışı ve lehçe farklılıklarının uluslaşmaya engel olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle, çeşitli Türk soylarına mensup, Türkçenin farklı lehçelerini konuşan halkları ortak bir edebî dil etrafında birleştirip, tek bir ulus hâline getirmeye gayret etmiş ve fikirlerini “Dilde, fikirde, işte birlik” sloganıyla özetlemiştir.
İsmail Gaspıralı basın yayın faaliyetlerini sadece “Tercüman gazetesiyle sınırlı tutmamış çok daha geniş bir kitleye fikirlerini ulaştırmak ve dilde, fikirde, işte birlik fikrini pekiştirmek için, 1906 yılından sonra kadınlar için (Rusya Türklerinin ilk kadın dergisi olan) Âlemi Nisvan, öğrenciler ve öğretmenler için Mekteb-i Sübyan ve bir mizah dergisi olan Kah Kah Kah’ı yayın dünyasına kazandırmıştır.
Gaspıralı, dil birliğinin gerekliliğini ise şu cümlelerle açıklar:
“İnsanları tefrik eden (ayıran) üç şey vardır. Biri mesafe, biri din başkalığı ve biri de dilsizliktir. Dinimiz hep bir ise de mesafe ile dilsizlik bizleri tefrik ediyor. Medeniyet eserlerinden olan vapurlar, demiryolları ve telgraflar, sene be sene mesafelere galebe ettikleri dahi görülüp ayrılığımızın sebebi, ancak ‘dilsizlik’ yani ‘edebî dilimizin olmadığı’ baş sebep olarak gün gibi ortaya çıktı.”
Gaspıralı, Türk-İslam coğrafyasında Türk ve Müslüman üst kimliği çerçevesinde bir millî bilincin oluşması için büyük çaba sarf etti. Millet olmaya dair bu bilinç, dağınık ve birbirinden kopuk hâlde yaşamını sürdüren Rusya sınırları içinde yaşayan Türklerin tek bir millet olmasının önünü açacak; Türklerin siyasi, ekonomik, sosyokültürel alanlarda saygın, güçlü ve etkili bir konuma gelebilmeleri için bir başlangıç teşkil edecekti.
Eğitimde Reform: Usul-ü Cedid Okulları
İsmail Gaspıralı halkın millî bilincinin ve entelektüel seviyesinin artırılmasının bir ayağının da eğitim reformu olduğunu düşünüyordu. Bu bağlamda, 1884 yılında Bahçesaray’da açtığı mektepte, “kırk günde okuma yazma öğretileceği” iddiasıyla yola çıktı ve gerçekten de tam kırk gün sonra yöre esnafı ve halkın huzurunda yapılan sınavda bu iddiasının başarısını ispatladı. Gaspıralı, okuma yazma kursları ile yetinmeyerek bu defa da yetişkinler için ilk olarak 20 işçinin katıldığı gece kurslarını hayata geçirdi.
Bu kurslarda verilen eğitimlerde eski usulün yerine önce harflerin ve bunların karşılık geldiği seslerin tanıtıldığı, daha sonra da seslerin gerçek sözcükler içindeki okunuş ve yazılışlarının öğretildiği yeni bir metodu (usûl-ü savtiye) kullanıma soktu.
İsmail Gaspıralı’nın yaptığı yenilikler bunlarla da sınırlı değildir. İlerleyen yıllarda, Müslüman halkın dâhil olduğu eğitim sistemini ve müfredatı yeni baştan gözden geçirip yeni bir sistem ortaya atmıştır. Gaspıralı’nın Rusya’nın yönetimi altında yaşayan Müslümanlar için hazırladığı bu eğitim sistemi, kendi ifadesiyle “usûl-ü cedît”; süratle yayılmış ve o döneme damga vurmuştur.
Usul-ü cedîde göre:
1. Okul medreseden ayrılacak,
2. İlkokulun ayrı öğretmenleri olacak,
3. Öğretmen “sadaka” değil aylık alacak,
4. Okuma yazma öğretimi, usulsüz, yöntemsiz “heceleme” ile değil de yeni “elifba” kitaplarında gösterilen “usul-ü savtiye” veya “usul-ü meddiye” ile başlayıp kolayca okuma yoluna gidilecek,
5. Yalnız okumaya değil, aynı zamanda yazı öğretimine de önem verilecek,
6. Kız çocukları için de ayrı ilkokullar açılacak ve kızlar da yazı yazmayı öğrenecek,
7. Öğretim bir programa göre yapılacak, her yaşa göre ders kitapları kullanılacaktı.
“ Usûl-ü cedit” okullarının yayılmasında özellikle İdil boyu Tatarları ve Kafkasyalı Müslüman Türklerden varlıklı tüccarların önemli katkısı oldu. Bu zengin ve bir o kadar da yardımsever Türk-Tatarların maddi destek sağladığı okullar sayesinde, yeni usulle eğitim Kırım, Kazan, İdil boyu ve Kafkasya’da hayata geçirildi. Bu yeni usul eğitimin tanıtımı Tercüman gazetesi aracılığıyla yapılıyordu. Başarısı bizzat şahit olan insanların da etkisiyle kulaktan kulağa yayılan yeni eğitim sistemi Türk-İslam coğrafyasında geniş yankı buldu.
1905 yılına gelindiğinde yani 18 yıl içinde tüm Rusya çapında 5 bin “usul-i cedit” okulu açılmış bulunmaktaydı.
İsmail Bey Gaspıralı sadece erkeklere yönelik eğitim vermemiş kızlara eğitim veren ilk “usûl-ü cedit” okulu 1893 yılında Bahçesaray’da kız öğrencilere kapılarını açmıştır.
1906 yılına gelindiğinde ise Kırım’da kız öğrencilere eğitim veren okulların sayısı on üçe çıktı. Takvimler 1917’yi gösterdiğinde on bir yıllık bu kısa sayılabilecek süreçte büyük bir başarı yakalandı ve Kırım’da Usül-ü Cedid Okullarının sayısı üç yüz altmışa çıktı. Bu üç yüz altmış okulun yarısına yakınında kızların eğitim görüyor olması ise bir diğer başarı vesilesiydi.
Gaspıralı Dışarı Açılıyor
1908 yılında Osmanlı Devleti’nde Meşrutiyet’in ilanı edilmesi ile neşet eden özgürlük ortamı Gaspıralı’ya yeni bir ufuk açtı ve düşüncelerini ve bu minvalde yaptığı faaliyetleri Rusya dışında hayata geçirmeye yöneldi. Gaspıralı, tüm Müslümanların sorunlarının benzerlik gösterdiğine ve ortak paydada çözüm bulunmasının ya da çözüme dönük iş birliği ve dayanışma sağlanmasının gerekliliğine inanıyordu.
Gaspıralı’nın tasavvurundaki “birlik” düşüncesi sadece “Türklüğü” ifade etmiyor İslami birlik ve dayanışma ruhunu da içeriyordu.
Gaspıralı, 1908’den sonra İstanbul’da yayın yapan çeşitli dergilerde de makaleler kaleme aldı ve 1908’de açılan Türk Derneği’nin kurucu üyelerinden biri oldu. Ayrıca Gaspıralı’nın 1911’de kurulan “Türk Yurdu Cemiyeti” ile cemiyetin yayın organı Türk Yurdu dergisi üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçektir. 1908’i takip eden yıllarda ise Osmanlı Türkleri ile Rusya sınırları içinde yaşayan Türkler arasında iletişimin sağlanması ve ilişkilerin zirveye çıkmasında onun doğrudan veya düşünceleri ile sunduğu dolaylı katkı oldukça fazladır.
İsmail Gaspıralı’nın özgürlükçü görüşleri o dönemde Avrupa’daki entelektüel çevrelerin de radarına girmişti. Makaleleri, Batılı entelektüeller tarafından yakından takip ediliyordu. Gaspıralı’nın Batı’da gördüğü bu ilgi, onun Nobel ödülüne aday gösterilmesiyle sonuçlandı. Ancak Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun değerlendirmesiyle “hâkimiyeti altında çok sayıda Müslüman halklar bulunan Büyük Britanya’nın, yüksek idare çevrelerinin menfaatlerine uygun düşmediği için” bu ödülü kazanamadı.
İsmail Gaspıralı’nın Vefatı
İstanbul’u sık sık ziyaret eden İsmail Bey’in seyahatleri Rus hükûmetince şüpheli görülüyordu. Rusların düşüncelerine göre İsmail Bey’in amacı; “Osmanlı topraklarındaki Türkler ile Rusya sınırları içinde yaşayan Türkleri birleştirmek”ti. Bu şüpheler doğrultusunda İsmail Bey’in evi ve çalışma ofisi Rus hükûmetinden yetkililer tarafından didik didik arandı, olaylara tanık olan Gaspıralı derhâl bir dilekçe yazarak olayı Rus hükûmetine bildirdi. Evinde ve ofisinde yapılan aramadan iki ay sonra İsmail Bey’in sağlık sorunları baş gösterdi.
9 Ağustos 1914’ten 9 Eylül’e kadar geçen bir aylık süreçte İsmail Gaspıralı’nın sağlık durumu iyice kötüleşir. 10 Eylül’de durumu daha da ağırlaşan İsmail Bey, başındaki refakatçilerinden kendisine Yasin okumalarını rica eder ve eline aldığı Kur’an-ı Kerim’i öpüp yüzüne sürer.
Hastalığın etkisiyle göz kapakları ağırlaşan bu saygın fikir adamının ağzından şu dokunaklı cümleler dökülür:
“Büyük Allah’ım! Altmış üç buçuk sene yaşadım. Bu hayatın otuz beş senesini Müslümanların uyanması, terakkisi, tealisi ve tekâmülü uğrunda sarf ettim. Milletimin selâmet ve saadeti için elimden her ne geldi ise hepsini yaptım. Yarabbi!.. Ey büyük Tanrı’m! Meydana getirmek istediğim birçok şeyler daha vardı… Fakat buna muvaffak olamayacağım… Artık… Artık ne varsa hepsi senin, her şey senin elindedir. Allah’ım!..”
Türk Dünyasının yetiştirdiği bu büyük reformcu, eğitimci, gazeteci, fikir ve aksiyon adamı, 24 Eylül 1914 yılında mücadele ettiği akciğer hastalığı nedeniyle Bahçesaray’da hayata gözlerini yumdu ve Kırım Hanlığı’nın kurucusu Hacı Giray Han’ın türbesi yakınlarında toprağa verildi.
1944 yılında tarihinin en acı tanıklıklarından biri olan Kırım Tatar Sürgünü sonrasında pek çok tarihî eserle birlikte Gaspıralı’nın mezarı da tahrip edildi ve ortadan kaldırıldı. Sanki başına gelecekleri öngören Gaspıralı geride şu dizeleri bırakmıştı:
“Doğmuşum ben Avcıköy’de bin sekiz yüz elli birde.
Mekânımdır Bahçesaray mezarım kim bilir nerde”
KAYNAKÇA
https://www.ytb.gov.tr
Pınarer, A. K. (2014). İsmail Gaspıralı Ve Kırım Tatar Millî Hareketi. (Doktora tezi). http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/51450.pdf.
Yalvar, C. (2017). Türk Dünyasının Sönmeyen Ateşi: İsmail Gaspıralı Bey. Dergi Park, Volume 1, Issue 2, 87 – 116. 2 Mart 2022 https://dergipark.org.tr/en/pub/yutad/issue/29839/321315 tarihinde adresinden erişildi.
Erkan, Ü. (2019). Rusya’da Modernleşme Hareketleri, Rusya Müslümanları Ve İsmail Gaspıralı. Dergi Park, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 27, s. 758-776. 3 Mart 2022 tarihinde https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/809103 adresinden erişildi.
Kır, B. (2021). İsmail Gaspıralı’nın Medeniyet Anlayışı. Dergi Park, Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi 8: 391-411. 4 Mart 2022 tarihinde https://dergipark.org.tr/en/pub/atdd/issue/61336/846271 adresinden erişildi.