İş sağlığı ve güvenliği için alınan önlemler yeterli değil
Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) Genel Başkanı Kenan Öztürk, iş sağlığı ve güvenliği ile çalışma hayatı gündemine değinerek İSG Haber'e özel açıklamalarda bulundu.
Son dönemde ülkemizde artarak sıklıkla gündeme gelen iş kazaları hakkında görüşleriniz nedir?
İş kazaları konusunda önlemler ve yaptırımlar yetersiz, cezalarsa caydırıcı değil. Bundan kaynaklı olarak ülkemizde iş kazaları sık olmakta ve önü alınamamaktadır. Ölümlü iş kazalarında Avrupa ülkelerini geride bırakmış durumdayız.
Her sektörde olduğu gibi Taşımacılık işkolumuzda da işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda önlemler yeterli seviyede değil. Sürücüler, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca belirlenen sürelerin çok üzerinde çalıştırılıyor. Şehirlerarası yollara tek sürücü ile çıkılıyor. Birçok otobüs işletmesi tek sürücü çalıştırıyor. Sürücüler hız baskısı, mobbing gibi ağır iş yükü altında çalışıyorlar.
Kar hırsı için güvencesiz çalıştırma yoğun biçimde devam etmektedir. Cezalar caydırıcı olmadığından işverenler açısından bir yaptırımı olmuyor. Soma bunun bir örneği. 301 işçinin yaşamını yitirdiği bu kitlesel kıyımda bile komik cezalar verildi. Halbuki şirketin bu olayda tamamen kusurlu olduğu, rödevans sitemi ile işçi çalıştırdığı, iş güvenliği konusunda uyarıları dahi dikkate alınmadığı alenen ortadaydı.
Soma katliamının Türkiye’de bir dönüm noktası olacağı, iş güvenliği ile ilgili ciddi tedbirlerin getirileceği, iş cinayetleriyle ilgili de daha ağır yaptırımlar getirileceği bekleniyordu. Ancak değişen bir şey olmadı. Olayda kurusu bulunanlara ‘taksirle ölüme sebebiyet vermek’ gibi bir gerekçe ile her bir işçi için 8 gün hapis cezası verildi.
İş kazalarında, iş güvenliği uzmanları ya da müdürler sorumlu tutularak sıyrılmaktadırlar. Bundan kaynaklı olarak da yeterli denetimler yapılmamaktadır.
Çalışma yaşamındaki örgütsüz yapı da iş kazalarında önemli rol oynamaktadır. Örgütlü-sendikalı yerlerde iş kazaları daha az görülürken örgütsüz yerlerde bu oran artmaktadır. Örgütlü yerlerde bir düzen var. İşçinin arkasında, ona sahip çıkan bir sendikası var ama örgütsüz yerlerde durum ne yazık ki böyle değil. İşçinin iş yeriyle ilgili bir söz söyleme hakkı dahi yok.
Ülkemizde sendikal örgütlenme oranı yüzde 14’lerde. İşverenler içinde bulunulan bu örgütsüz durumdan faydalanıyorlar. Hem bunu hem işsizliği, yoksulluğu fırsata çevirerek işçilere güvencesiz çalışmayı dayatıyorlar.
İş kazalarının önlenebilmesi için alınması gereken önlemler nedir?
İş kazalarına sebebiyet veren koşulların ortadan kaldırılması lazım. Denetim mekanizmalarının işler hale getirilmesi lazım, cezaların caydırıcı olması lazım ki bir yaptırımı olsun. Güvencesiz, kuralsız çalışmanın önüne geçilmesi için düzenli denetimler mutlaka yapılmalı.
İşkolumuz taşımacılıkta da denetimler yetersiz. İşyerlerinde bu kayıtdışı, kuralsız çalışmanın önlenmesi konusunda bizim de İŞKUR ile ilgili bakanlıklara başvurularımız oldu. İşçilerin, kaçak bir şekilde sigortasız, kayıtdışı çalıştırıldığını ve bunun önüne geçilmesi için inceleme yapılmasını istedik bazı işyerleriyle ilgili. Ancak bir sonuç alamadık. İşçilerin de ‘Karayolları Trafik Kanunu’na aykırı çalışmaya zorlanıyorum’ yönlü şikayetleri olmaktadır ancak şikayetlerle ilgili yapılan işlemler ayları, hatta yılları bulmaktadır.
Örgütlenme özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalı ve önü açılmalıdır. Örgütlenme anayasal bir haksa siyasal iktidarlar buna uygun davranmalıdır. Hala 12 Eylül’den kalma yasalarla sendikal faaliyetler sürdürülmektedir. İşverenler bu anti demokratik yasalardan güç alarak işçilerin anayasal hakkı olan örgütlenme hakkını engellemektedir. Sendika demokrasinin olmazsa olmazlarındandır. Dolasıyla bu hakkın engellenmesinin önüne geçilmeli. Bu yasalar değişmeli ve sendikal örgütlenmenin önü açılmalı.
Gündemde sıkça yer alan konulardan biri de mülteciler ve mültecilerin çalışma koşulları bu konu hakkındaki görüşleriniz nedir?
Mültecilerle ilgili Türkiye’de yanlış bir algı yaratılmakta. Ne yazık ki nefret söylemine varan, hatta ırkçı bir yaklaşım söz konusu. Sanki savaşı bu insanlar çıkarmış gibi. Bu yaklaşım tamamen yanlıştır. Evet, mülteci sorunu çok ciddi bir sorun ve artık milyonlardan bahsediyoruz. Ancak bu insanlar savaş bölgelerinden kaçarak gittikleri ilk ülkeye sığınmışlardır. Irak, Libya, Suriye’den, Afganistan ve şimdi Ukrayna’dan devam eden savaşlar nedeniyle evlerini, yurtlarını, ailelerini ve her türlü kazanımlarını geride bırakarak mülteci konumuna düşmüşlerdir.
Dolayısıyla mültecilere karşı yaratılan bu algı yanlıştır ve biz emekçilere bir şey kazandırmaz. İşgale, savaşlara karşı bir tutum almak yerine mülteci karşıtı söylem ve davranışlarda bulunmak son derece yanlış ve tehlikeli bir yaklaşımdır. Çünkü bu yoksul halkın ve emekçilerin bu savaşta hiçbir payı yoktur. Savaşı çıkaranlar bu işçilere sormadılar bu savaş olsun mu olmasın mı diye. Dolayısıyla bu insanlar savaşın mağdurlarıdır.
Biz emek örgütleri olarak savaşa karşı barışı savunmalıyız. Milyonların mülteci konumuna düşmesi insani bir durum değil. Bu bölgelerde savaşın son bulması ve bir an önce barışın tesis edilmesini istiyoruz. Bizler bu savaşın karşısında barıştan yana bir tutum almalıyız.
Göçmenlerin çalışma koşullarına gelince -ki ülkemizde 8-10 milyon göçmenden bahsediyoruz- son derece güvencesiz koşullarda, sigorta, sendika gibi haklardan mahrum günde 12 ila 14 saat, kölelik koşullarında çalıştırılmaktadırlar. Sermaye bu durumu fırsata dönüştürülmüş durumda. Hiç de insani ve vicdani olmayan koşullarda karın tokluğuna bir yaşam sürüyorlar. Birçok sektörde kötü koşullarda uzun sürelerle çalıştırılıyor. TC vatandaşı olmadıklarından sigortaları yok. Arkalarında bir sendikaları yok, Kıdem tazminatı filan hak getire. Dolasıyla yasal güvenceye sahip değiller.
Birçoğu kaza sonucu yaşamını yitirirken sakatlanmalar da yaşamaktadırlar. İşyerlerinde bir kaza geçirdiklerinde kendilerine ‘Hastaneye veya bir yere gitmeyin, evde oturun, biz size bakarız’ deniliyor bu insanlara ve bu insanları ortada bırakıyorlar. Böyle vakaları çokça duymaktayız.
Mültecilerin gönderilmesiyle ilgili son günlerde yetkililerin ağzından şu söylemleri sıkça duymaktayız, “Sanayicilerimize soralım bir de bakalım onlar mültecilerin gitmelerini istiyorlar mı” diye. Bu cümle aslında göçmen işçilerin yaşadıkları koşulların dehşet verici boyutlarda olduğunu göstermektedir. Bu söylemin altında, göçmen emeğinin arsızca sömürüsü, ucuz emeğin ve savaşın aslında işverenlerce nasıl bir ranta dönüştürüldüğü gerçeği yatmaktadır.
Mültecilerin geri gönderilmesi ancak güvenli koşullar sağlanarak, barış ortamında mümkün olabilir. Esas çözüm budur. Fakat bu koşullar sağlanamadığı gibi bu işçilere yönelik yasal düzenleme de yapılmadı. Kayıtdışı, güvencesiz çalıştırılmasının önüne geçilmedi. Eğer mültecilerin çalışmasına onay veriliyorsa, kaydı da olmalı. Sendikaya üye olmalı, sigortalı çalışma gibi hakları da olmalı. Bu düzenlemeleri yapmak devletin görevidir.
Biz, işkolumuzda çeşitli işyerlerine yönelik kaçak işçi çalıştırılıyor olunmasından dolayı ve bunun önüne geçilmesi talebiyle ilgili mercilere başvurularda bulunduk. Ancak bir sonuç alamadık bu güne kadar. Dolasıyla işkolumuzda ve birçok sektörde göçmen emeği iki kez sömürülmeye açık, kayıtdışı bir şekilde çalışma yaşamının sorunlarından biri olmaya devam etmektedir.
Son olarak gündemdeki bir önemli konu da asgari ücret. Sizce bu konu hakkında neler yapılması gerekiyor?
Asgari ücretle ilgili mutlaka yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor. Bugünün en acil taleplerinden biri bu. Sadece asgari ücrete değil, diğer bütün ücretlere iyileştirmeler yapılmalı. İçinde bulunulan bu olumsuz ortamda, resmi enflasyonun bile yüzde 73 buçuklara dayandığı koşullarda işçilerin dayanacak gücü kalmamıştır.
Dolasıyla bu artık ‘yapılacak mı yapılmayacak mı’ sorununu aşmıştır. Derhal asgari ücret tespit komisyonu toplanmalı, asgari ücreti yeniden düzenlemeli, bütün ücretler -kamu ve özel sektör dahil- iyileştirme yapılarak güncellenmelidir.
Mevcut asgari ücret belirlendiğinde resmi enflasyon yüzde 36 idi, şu anda yüzde 73 buçuk düzeyinde ve gerçek enflasyonun bunun çok üzerinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Hal böyle iken kimi yetkililerin çıkıp ‘düzenleme yapacağız’ deyip ertesi gün bir başkasının da bunu tekzip edercesine ‘gündemimizde yok’ demesi milyonların beklentisi ile alay etmektir. Asgari ücretin yeniden düzenlenmesi zaruridir. Artık sefalet ücreti olmaktan çıkarılmalı, insan onuruna yaraşır insanca geçinmeye ve yaşamaya yetecek bir ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
Muhabir: Sara Özdem